Röportaj - Naciye Sepet (Tombak Antika)
- Röportaj: Hakan Özlen, Beyza Nur Karlı
- 19 Ara 2018
- 5 dakikada okunur
Size ilk olarak bu işe nasıl başladığınızı, motivasyonunuzun ne olduğunu sormak istiyorum. Bundan bize kısaca bahsedebilir misiniz?
Bu işi yapmak biraz eskiyi sevmeyi gerektiriyor. Zaten içinizde varsa bir şekilde bu mesleğe yöneliyorsunuz. Ama şöyle bir durum var; benim bir şansım vardı. Ben doğduğumdan beri buradayım, çevremde hep antikacılar vardı. Dolayısıyla biraz da kader diyorum ve tabii bir de sevgim. Hepsi birleşince ben bu işi 25 yıldır yapıyor oluyorum.
Bizim gözlemlediğimiz özellikle gençler arasında son dönemlerde antikaya, eskiye dönük rağbette önemli bir artış var. Bu ilgiyi siz müşteri profiliniz üzerinden izleyebiliyor musunuz? Son yıllarda bir ilgi artışı var mı?
Takip ettiğim ve işin içinde olduğum kadarıyla söyleyecek olursam rağbet dediğiniz gençlerin eski plaklara gösterdiği rağbet olabilir. Yani her şeye değil. Klasik antikaya rağbet oluyor diyemem. Bu işin içindeyim ve dükkanımızda dikkat ederseniz her türlü obje var. Yaptığımız iş de kendi içinde kategorilere ayrılabilir. Bu objelerin kimine koleksiyonluk eşya diyebiliriz, kimine dekoratif eşya diyebiliriz, kimine de gerçek antika diyebiliriz. Burada gördüğünüz bütün parçalar antika değildir, eski dönemin orijinalliğini taşıyan parçalar da var, koleksiyon değeri taşıyan parçalar da var, antika değeri taşıyan parçalar da var. Dolayısıyla klasik antika biraz zordur. Eskiden antika bir yemek odası takımı satarken şimdi gençler sadece onun masasını almayı tercih ediyor. Söylediğiniz rağbet vintage kıyafet olabilir, gözlük olabilir ya da plak olabilir. Kısıtlı konuda bir ilgi var ama onun dışında antikaya öyle yoğun bir ilgi yok ülkemizde.
Tam arkamda şu an şapkalar ve şallar var, onlar dikkatimi çekti. Bizim gözlemlediğimiz kadarıyla insanlar genellikle marjinal olabilmek, farklı şeyler giyebilmek için artık daha özel üretim, eski şeylere yöneliyorlar. Siz dükkanınızdaki objeleri nasıl seçiyorsunuz?
Öncelikle seçtiğimiz objenin, döneminin çizgilerini taşımasını tercih ediyoruz. Zaten antika olabilmesi için belirli bir yüzyıla ait olması ve belirli bir sanat değeri taşıması gerekiyor. Antikanın kriterleri bambaşka. Bir de koleksiyonluk parçalar var. Tarihi öneme sahip birinin kalemi koleksiyonluk bir değerdir ya da bir kibrit koleksiyonu ya da mendil koleksiyonu yapıyorsanız her türlü döneme ait mendil ya da kibrit almak durumundasınızdır.
Bu mesleğin içinde olduğunuz 25 yıllık süreci değerlendirdiğinizde nasıl bir müşteri profili çizersiniz?
Azalma var. Klasik antika toplamak ya da koleksiyonculuk belirli bir yaşın üzerinde yapılacak şeyler. Ülkemizde şöyle bir ön yargı var: Antika pahalıdır. Bir de her gördüğü eskiyi antika zanneden insanlarımız var. Bunu insanları eleştirmek için söylemiyorum. İçlerinde eskiye duyulan bir merak vardır ama şöyle bir durum da var. İki ya da üç gün önce televizyonda gördüğüm bir şeyi paylaşayım sizinle: Yanlış hatırlamıyorsam Kahramanmaraşlı bir terzi belli bir merak ile dükkanına her şeyi toplamış ama topladığı herhangi bir şey antika ve eski değil. Onları eski zannediyor ve topladıklarını ileride bir müzeye dönüştüreceğini söylüyor fakat baktığımız zaman içinde bir tane bile antika yok. Antika, bugün bu adamın bakış açısıyla ve bunu haber yapan kişinin düşüncesiyle bu durumda ama antika böyle bir şey değil. Antika toplayıcılığını bilinçli yapmak ve neyi ne amaçla aldığınızı bilmek önemli. Evinize dekoratif anlamda bir şey mi koymak istiyorsunuz yoksa gerçekten antika ve sanat değeri taşıyan bir objeye sahip mi olmak istiyorsunuz? Bu sorunun cevabı genellikle alıcının bilinciyle alakalıdır ya da bizim gibi antikacılardan yardım isterlerse bildiğimiz kadarıyla yönlendirebiliriz.
Biz artık antikacıları dolaşırken dükkanlarda çok yabancı olduğumuz nesneleri de görüyoruz. Mesela evde sigara ikram edilmesi için kullanılan sigaralıklarla karşılaştık. Bizim jenerasyonumuzun yabancı olduğu bu tarz başka ürünler var mı?
Ben 25 yıldır bu işin içinde olmama rağmen bunu neden yapmışlar dediğim bir sürü obje ile karşılaşıyorum. Ben işim gereği ve biraz da şansımın yardımıyla koleksiyonerlerden çok şey öğreniyorum. Bir koleksiyoner dükkanımıza geldiğinde bilgi paylaşımı yapıyoruz. Bu yüzden koleksiyonerlik benim için çok değerli. Benim satıcı olarak her konuda bilgi sahibi olmama imkân yok. Yaşamda kullandığımız her şeyin eskisi var ve bunlar her dönemde yapılmışlar. Kendimi tabii ki sürekli geliştirmeye çalışıyorum ama bu sonu olmayan bir öğrenme süreci. Dolayısıyla benim bile bilmediğim pek çok parça var. Mesela kuşkonmaz yemek için alet, tavuk yeme aleti gibi detaylı düşünülmüş ve inanılmaz estetik parçalar var. Tabii ki bu aletleri istemek belirli bir kültürel birikim gerektiriyor ve genellikle Avrupa kültürü içinde bu tarz objeler görülüyor ama bizim ülkemizde de kullanılmışlar. Geçmişe baktığımda şu an bizim ülke olarak tamamen geriye gittiğimizi düşünüyorum. Nezaket anlamında ve görgü anlamında bence geriye gidiyoruz. Teknoloji gelişiyor ama bazı şeyler geriliyor. Ben bunu şu örnekte çok net görüyorum: Dünyada her dönem belirli akımlar oluyor ve benim için minimallik estetikten uzaklaşmak demektir. Farklı dönemlere ve gelişime baktığımda minimalleşmeyi estetikten uzaklaşma olarak görüyorum. Çağdaş sanata saygım var ama “her” çağdaş sanata değil. Belki ukalalık olacak ama resim üzerine ders almamama rağmen resimden biraz anlıyorsam bazı modern resimleri gördüğümde hiç resim yapamayan bir insan olarak kendime haksızlık ettiğimi düşünüyorum çünkü ben de bu tarz resim yapabilirim diyorum. Gerçekten fazla ileriye gittiğimi düşünebilirsiniz ama öyle resimler görüyorum ki benim için dünyadaki herkes ressam. Estetiğin belirlenmiş kriterleri olmalı. Eskiden yapılmış olan objeleri gördüğümde yenilere ilgi duyamıyorum.
Tam olarak bu konu hakkında konuşmak istiyoruz biz de. Eskiye yönelişteki en büyük nedenlerden birisi o estetik algısı, küçük detaylar ve işlemeler. Bunlar insanların dikkatini çok çekiyor. Bence çağdaş sanata bakış açınızda yalnız değilsiniz.
İşlemenin ötesinde bugün işçiliği için de ben iyi diyemiyorum. Herkes için tabii ki söylemiyorum bunu ama artık kullanılan malzemeler tamamen tüketim odaklı olduğu için kullan at mantığıyla üretiliyor. Dolayısıyla onların ileride antika olması imkânsız. Eğer geleceğe kalırlarsa 2000li yıllarda yapılmış çoğu obje için koltuk, kanepe diyeceğiz ama antika diyemeyeceğiz çünkü öyle bir özellikte yapılmıyorlar. Sanat değeri taşıması ve dönemin ruhunu vermesi bambaşka bir şey. Onu da eskiyle yeniyi kıyasladığınızda çok net görebiliyorsunuz. Eskilerde inanılmaz detaylar var.
Bu bağlamda kişilerin antikacılardan aldıkları şeylerin tek ve özel olmaları alıcıyı özel hissettiriyor diyebilir miyiz peki?
Tabii ki özel hissetmesini sağlar. Bu çok doğru fakat döneminde seri üretilmiş ama çok iyi işçilikle üretilmiş objeler de var. Bu eşyalarda da bir estetik duygusu yine de var. Bir şey görüyorsunuz ve hangi döneme ait olduğunu anlayabiliyorsunuz. Mesela 80’ler diyebiliyorsunuz. 90’larda da bu kısmen var. Her dönemin kendisine ait bir çizgisi var ama 2000’lerde böyle bir çizgiyi görebiliyor musunuz? Ben bundan 30 ya da 50 yıl sonra insanların bu ürün 2000’lere ait diyebileceklerini sanmıyorum. Her şey birbirine karıştı ve her dönemin kopyası yapılır oldu. Benim için 2000’ler estetikten uzak, dönem algısı taşımayan, tamamen kullan at odaklı bir dönem. Gittikçe bu doğrultuda ilerlediğimizi düşünüyorum. Aslında bu doğrultu eskinin kıymetli olmasını gerektirecek bir şey ama maalesef ülkemizde hala o bilinç yok. Eskinin daha kaliteli üretildiğini çok az insan fark ediyor. Antikayı tenzih ederek söylüyorum bunu tabii ki. Benim ulaşamayacağım pahalılıkta antikalar var bu başka. Eskiden bahsediyorsak, kesinlikle yenilerden daha ucuz fakat insanımız ön yargı ile yaklaşıyor, dükkanlarımıza girip bakmıyor bile. Maalesef böyle bir kültürümüz yok. Müşteri portföyümüz toplumun geneline kıyasla azınlık olarak kalıyor.
25 yıldır bu işi yapan bir insan olarak antika ya da eski sizin için ne ifade ediyor?
Öncelikle ruhu var objelerin. Ben objeye baktığımda onunla kendi aramda bir bağ kurabiliyorum. Tekrar teknoloji ile alakalı bir örnek vereceğim. Mesela ben internetten antika almayı anlayamıyorum. Bana göre dokunmalısınız, hissetmelisiniz, objeyle aranızda bir bağ kurabilmelisiniz. Bunu yapabiliyorsanız ‘Evet. Ben bu objeye sahip olmalıyım.’ demelisiniz. Bana göre bu her şeyde böyle. Yeni nesli ben çok anlayamıyorum. Siz eskicisiniz ve eskici kafasıyla düşünüyorsunuz diyecek olursanız bu eleştiriyi kabul edebilirim. Belki de gerçekten böyle yapıyorumdur. Başka bir açıdan aynı konuyla ilgili konuşacak olursam, her objenin her dönemde taklitleri yapılıyor. Size internette detaylı fotoğraflar sunuluyor fakat dokunmadan taklit ya da orijinal olup olmadığını anlayamazsınız. Kesinlikle gezilmeli, görülmeli, dokunulmalı. Hatta ben müşterilerime her zaman on defa bakın bir kere alın diyorum çünkü bu bir keyif işi. Eve götürdüğünüz objeden mutlu olmalısınız, onu sevmelisiniz. Böylelikle benim dükkanımı da güzel hatırlamış olursunuz.
Son Yazılar
Hepsini GörKarakterler Laura: 30 yaşlarında Alman bir kadındır. Yönetmen yardımcısıdır. Gorilla: 15 yaşında Kongo’dan Al-manya’ya getirilmiş erkek...
Comments